Menü Kapat

Uluslararası toplum Körfez’in Yemen müdahalesini sorguluyor

Yemen’de devam eden iç savaş ve yürütülen operasyonlar, ülkede her alanda büyük bir yıkıma yol açarken, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu ülkedeki varlığı daha da sorgulanır hale geldi.

İki ülkenin başını çektiği koalisyonun Husilerle mücadele adı altında yürüttükleri operasyonların binlerce sivilin hayatını kaybetmesine neden olması, uluslararası camiada bu iki ülkenin operasyonlarına yönelik tepkiyi de artırdı. Son olarak Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ülkesinin İstanbul’daki başkonsolosluğunda öldürülmesi, Riyadyönetiminin siyasi tercihlerini ciddi anlamda sorgulanır hale getirdi. Bu çerçevede Riyad’a yönelik eleştirilerin odak noktasında Yemen savaşı ve ülkede yaşanan insani dram bulunuyor. 

Yemen’de 2015 yılında başlatılan ve ilk olarak Kararlılık Fırtınası daha sonra da Umudun İnşası olarak adlandırılan operasyonların bilançosuna biraz daha yakından bakmak faydalı olacak. Üç yıldan fazla bir süredir devam eden operasyonlarda en az 12 bin sivilin hayatını kaybettiği ve çok daha fazlasının yaralandığı biliniyor. Bazı kaynaklara göre ise esas rakam, bu rakamların çok daha üstünde. Öte yandan Suudi Arabistan güçlerinin uyguladığı abluka nedeniyle Yemen nüfusunun büyük çoğunluğu temel ihtiyaç maddelerine erişim konusunda zorluk yaşıyor. Halihazırda 20 milyondan fazla kişi abluka altında yaşıyor ve bu bölgelerde en az 5 milyon çocuk yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıya.

Save the Children isimli sivil toplum kuruluşu tarafından yayınlanan bir raporda, Yemen’de bazı hastanelerdeki çocukların ağlayamayacak kadar halsiz oldukları ve ölümle yüz yüze kaldıkları belirtilmekte. Dünya Sağlık Programı ise Yemen’de operasyon yürüten koalisyonun gıdaya erişimi bir savaş silahı olarak kullandığını belirterek, kolera ve açlık nedeniyle milyonlarca kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Uluslararası sivil toplum kuruluşları Birleşmiş Milletler’e çağrı yaparak Yemen’deki savaşın sona erdirilmesi konusunda harekete geçmesini istemekteler.

Birleşmiş Milletler son dönemde Yemen’deki operasyonlara karşı daha sert bir tutum almaya başladı. Kurum tarafından Ağustos ayının son haftasında yayınlanan bir raporda, Suudi Arabistan’ın başını çektiği koalisyon güçlerinin Yemen’de ciddi insan hakları ihlallerine sebebiyet verdiği vurgulandı. Raporda ayrıca koalisyon güçlerinin saldırılarında sivil yerleşimleri, pazar yerlerini, cenaze törenlerini, düğünleri, balıkçı botlarını ve sağlık kurumlarını bombaladığı belirtilmiş ve bu durumun savaş suçu kapsamında değerlendirilebileceği ifade edilmiştir.

Ekim ayında ise BM Çocuk Hakları Komitesi tarafından yapılan incelemede, Suudi Arabistan’ın Yemen’de binlerce çocuğun ölümünden ve bir süredir milyonlarca insanın açlığa mahkum edilmesinden sorumlu olduğu vurgulanmıştır. Komite tarafından Cenevre’de yapılan basın açıklamasında Birleşmiş Milletlerin Yemen’deki savaşa derhal müdahale etmesi gerektiği ifade edilirken, uluslararası topluma da savaşan tarafları siyasi müzakereye oturmaya ikna etme konusunda çağrı yapılmıştır.

Uluslararası toplumun Suudi Arabistan’a tepkisi

Bu noktada uluslararası kamuoyunun Yemen savaşındaki rollerinden dolayı Suudi Arabistan ve BAE’ye yönelik bir yaptırım başlatabileceği düşünülebilir. Nitekim son dönemde bu istikamette bazı gelişmelere tanık olundu. Bazı ülkeler Suudi Arabistan’a silah satışını askıya aldı ya da kısıtladı. Eylül ayında İspanya hükümeti Suudi Arabistan’la daha önce yapılan 400 füze satışını iptal ettiğini duyurdu. Ekim ayında benzer bir kararı Almanya aldı. 22 Ekim’de yaptığı açıklamada Almanya Başbakanı Angela Merkel ülkesinin Suudi Arabistan’a silah satışlarını durdurduğunu ve herhangi bir yeni anlaşmanın imzalanmayacağını ifade etti. Merkel’in bu kararında Cemal Kaşıkçı cinayeti ve Riyad’ın Yemen’de yol açtığı insani krizin etkili olduğu tahmin ediliyor. Suudi Arabistan’la diplomatik kriz yaşayan Kanada ise bu ülkeye askeri araç satışını iptal etme konusunu tartışıyor.

Ancak bu konuda asıl baskı unsuru oluşturabilecek ülkeler Suudi Arabistan’ın 2014-2017 yılları arasında yaptığı 13.2 milyar dolarlık silah ithalatında 8.4 milyar dolarlık payı olan ABD, 2.6 milyar dolarlık payıyla İngiltere ve 475 milyon dolarla Fransa’dır. Ancak özellikle ABD yönetiminin bu anlamda ciddi bir adım atacağı konusu şüpheli. Cemal Kaşıkçı cinayetinin Ortadoğu’da yarattığı deprem etkisine rağmen Trump’ın bu olayın Suudi Arabistan’la ilişkilerini etkilemeyeceğini vurgulaması Washington’un Riyad’a karşı tutumunu göstermesi bakımından önemli.

İngiltere’de ise eleştirilerin giderek arttığı görülüyor. Silah Ticareti Karşıtı Kampanya hareketi, hükümetin Suudi Arabistan’a yaptığı satış lisansını, mahkemeye vererek bu süreci durdurmaya çalışıyor. Öte yandan İşçi Partisi lideri Jeremy Corbin ise hükümete gelmeleri durumunda Suudi Arabistan’a silah satışlarını askıya alacaklarını ifade etti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin rolü

Suudi Arabistan’ın Yemen operasyonundaki en önemli müttefiki olan BAE yönetimi de bu rolünden dolayı bazı yaptırımlarla karşı karşıya. 2018’in ocak ayında yapılan açıklamayla Norveç hükümeti BAE’ye silah satışlarını Yemen savaşını gerekçe göstererek iptal ettiğini duyurdu. Belçika’nın üç yönetim bölgesinden birisi olan ve silah anlaşmaları konusunda otonomiye sahip olan Valonya bölgesi de BAE’ye yönelik silah satışı anlaşmalarını durdurduğunu açıkladı. Bu girişimlere rağmen BAE ordusunun Yemen’deki varlığı giderek artmakta, Abu Dabi farklı yöntemlerle sahada etkinliğini göstermektedir.

Bu anlamda son dönemde dikkat çeken bir gelişme ülkede yaşanan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilendirilen suikastler. 2016 yılından bu yana özellikle güneydeki Aden şehrinde düzenlenen ve failleri tespit edilemeyen suikastler Yemen’deki kanaat önderleri arasında endişeye neden oluyor. Bu şekilde öldürülen 27 kişinin büyük çoğunluğunu Islah partisine mensup imamların ve dini liderlerin oluşturması, saldırıların Suudi Arabistan ve BAE arasında devam eden örtülü rekabetten kaynaklandığı ihtimalini akla getiriyor.

Nitekim her ne kadar Yemen’de Husilere karşı ortak operasyon yürütüyor olsalar da Riyad ve Abu Dabi’nin Yemen’in geleceğine dair ortak bir vizyona sahip olmadığı biliniyor. Bu durum Islah Partisi’ne yönelik yaklaşımda da açıkça görülüyor. Suudi Arabistan, Islah Partisi’ni birlikte hareket edilebilecek bir aktör olarak görürken, BAE’nin bu kişileri Müslüman Kardeşler hareketiyle bağlantılı radikaller olarak tanımladığı ve bu nedenle ülkenin geleceğinde rol sahibi olmalarını istemediği gözlemleniyor.

Öte yandan suikaste kurban giden kişilerin Yemen’in toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini savunan kampanyalar yürütmeleri, buna karşın BAE’nin Güney Yemen’in ayrı bir devlet olmasını istemesi bu kişilere yönelik suikastlerin arkasındaki bir başka neden olarak görülüyor. Bu duruma dikkat çeken Uluslararası Kriz Grubu analisti Peter Salisbury yaptığı açıklamada, suikast sonucu öldürülenlerin Güney Yemen’in ayrı bir devlet olmasına karşı çıkan kişilerden olduğuna dikkat çekmiştir.

Yıkımdan uluslararası kamuoyu sorumlu

Güney bölgelerinde düzenlenen suikastlerin çözülememesindeki nedenlerin başında özellikle Aden’deki yönetim boşluğu geliyor. Her ne kadar kent Hadi hükümeti kontrolü altındaymış gibi görülse de asıl otorite BAE’nin desteklediği Güney Geçiş Konseyi isimli oluşumda. Bu nedenle bölgede yaşananların bir şekilde BAE’nin direktifleri doğrultusunda gerçekleştiği söylenebilir. Bu bağlamda özellikle ekim ayında uluslararası medyada yer alan BAE’nin Islah liderlerine yönelik suikastler gerçekleştirmesi amacıyla bazı silahlı unsurları kiraladığı iddiaları dikkat çekti.

Sonuç olarak, Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun 2015’te başlattığı operasyon Yemen’de insani bir yıkıma yol açtı. Suudi Arabistan ve BAE’nin Yemen’e müdahil olması ülkedeki fakirliği ve kötü olan yaşam standartlarını daha da şiddetlendirmiştir. Sivil-asker farkı gözetmeksizin düzenlenen hava saldırıları sonucu binlerce masum öldürüldü veya sakat bırakıldı. Öte yandan özellikle Husilerin kontrol ettiği bölgelere temel gıda maddelerinin girişinin engellenmesi sonucu açlık ve kolera gibi sorunlar baş gösterdi. Birkaç Batılı ülke Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun Yemen’de işledikleri savaş suçlarına ve insan hakları ihlallerine “tepki” göstermiş olsa da uluslararası toplum Yemen’de sınıfta kalmıştır. Dolayısıyla Yemen’deki insani bilançodan Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon ve barışı tesis edemeyen uluslararası kamuoyu sorumludur.

Benzer Yazılar