Trump yönetiminin açık çağrısı üzerine BAE ve Bahreyn Şam’da büyükelçiliklerini açarak Suriye’nin geleceği konusunda daha etkin rol oynama iradesinde olduklarını göstermiştir.
Arap dünyasında son dönemde Suriye rejimine yönelik yeni bir politik duruş ortaya çıkmış durumda. Beşar Esed’e karşı muhalefeti destekleyen ya da Suriye’nin Arap Birliği’nden atılmasını savunan kimi ülkeler artık Şam yönetimi ile ilişkilerini normalleştirmek istiyor. Bu bağlamda ilk adımı Ekim 2018’de atan Ürdün 2015’ten bu yana kapalı olan Suriye ile sınır kapısını açma kararı aldı.
Amman yönetimi 2015’ten bu yana kapalı olan Suriye sınır kapısını açma kararı almıştır. 19 Kasım’da da Ürdün Parlamentosundan bir heyet Şam’a giderek iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için görüşmeler gerçekleştirmiştir. Yine Ekim’de Suriye’de halen büyükelçiliği bulunan ülkelerden Irak Dışişişleri Bakanı İbrahim Caferi Şam’a bir ziyaret düzenlemiş ve Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesi çağrısında bulunmuştur.
Bu çağrı karşılık bulurken Mısır, Lübnan ve Sudan gibi ülkeler de destek vermiştir. Öyle ki Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşir 16 Aralık’ta Suriye’ye giderek savaşın başlamasından bu yana ülkeyi ziyaret eden ilk Arap devlet başkanı olmuştur. Beşir’in ziyaretinde Suriye’nin yeniden eski haline gelmesi için destek vermeye hazır olduğunu ifade etmesi bu anlamda daha geniş çaplı bir desteğin habercisi olarak görülmüştür. Öte yandan Suriye İstihbarat Şefi Ali Memlük’ün uzun yıllar sonra ilk kez bir Arap ülkesine ziyaret gerçekleştirerek Mısır’daki mevkidaşıyla görüşmesi de Şam yönetimi ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşme konusunda dönüm noktalarından birini teşkil etmiştir.
Arap ülkeleriyle Suriye rejimi arasındaki normalleşme sürecinin en açık gözlemlendiği gelişmeler ise Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’in Aralık’ın son haftasında Şam’daki büyükelçiliklerini yeniden açtıklarını duyurmaları olmuştur. Kuveyt yönetimi tarafından yapılan açıklamada önümüzdeki dönemde daha fazla Arap ülkesinin Şam’daki büyükelçiliklerini açacağının beklendiği belirtilmiştir. Beşar Esed’in Arap dünyasına vermek istediği mesaj için Kuveyt’teki bir gazeteyi seçmesi de tesadüf değildir. Nitekim Kuveyt resmi olarak Esed karşıtı muhalefeti hiçbir zaman desteklememiştir. Bu nedenle Kuveyt yönetiminin de Arap Birliği’nin uygun görmesi durumunda Esed rejimiyle ilişkileri normalleştirecek ilk ülkelerden birisi olacağı söylenebilir. Öte yandan Ocak’ta bu anlamda en fazla gündeme gelen bir başka konu da Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne geri dönüşü olmuştur. Lübnan ve Irak hükümetleri yaptıkları açıklamalarda bu konuda Şam rejimini desteklediklerini duyurmuşlardır.
Savaşın Ülkelere Maliyetleri
Arap ülkelerinin Suriye’ye yönelik stratejilerini değiştirmelerinin arkasında birkaç nedenden bahsedilebilir: Bunlardan ilki Suriye’de sekiz yıldır devam eden savaşın hem bölgesel hem de küresel aktörlerin enerjisini ciddi anlamda tüketmesidir. Suriye’deki iç savaşın en büyük sorumlusu olan Esed rejimi bu anlamda en ciddi maliyetle karşılaşacak aktör olarak görülmektedir. Yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesinin sorumlusu olarak kabul edilen Esed rejimi savaşın yarattığı ve 400 milyar dolara ulaştığı tahmin edilen ekonomik yıkımın altından kalkabilecek enerjiye sahip değildir.
Esed’in en önemli destekçisi olan İran da gerek Suriye savaşına müdahil olmanın yarattığı mali ve insani maliyetler gerekse de ABD’nin uyguladığı yaptırımlar nedeniyle kötüleşen ekonomik durumundan ötürü savaşın en kısa sürede sona ermesini arzulamaktadır. Bu durum bölgede yaşanan güç mücadelesinde öne çıkan aktörler olan Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır açısından da benzer bir niteliktedir. Bu ülkeler farklı gerekçelerle Suriye’deki savaşın daha da uzamasını istememektedir. Lübnan ve Ürdün gibi savaşın etkisini doğrudan hisseden, yüz binlerce mülteciye ev sahipliği yapan ve şiddet olaylarının kendi sınırlarına ulaşması tehdidi altında yaşayan ülkeler de Suriye’de savaşın sonlanması konusunda isteklidir.
Küresel aktörler açısından değerlendirildiğinde de benzer bir durumla karşılaşılmaktadır. ABD Başkanı Donald Trump’ın Amerikan askerlerini Suriye’den çekeceğini açıklaması bunun açık ifadesidir. Trump’ın konuşmasında bunun artık bölgesel aktörlerin kendi arasında çözmesi gereken bir sorun olduğunu belirtmesi ABD’nin önümüzdeki dönemde farklı önceliklerinin olacağını göstermektedir. Öte yandan Rusya da Suriye savaşına müdahil olmasının ülke ekonomisine getirdiği maliyetin artmasından endişe etmektedir. Bunun yanında sayısı yüzü aşan Rus askeri kayıpları da Moskova yönetimini Suriye dosyasını bir şekilde nihayete erdirme konusunda zorlamaktadır. Nitekim Türkiye ile yürütülen diplomatik girişimlerin başarılı bir şekilde sonuçlanması bu amaca hizmet etmektedir.
Türkiye ve Rusya Suriye’de Kalıcı
Özellikle Körfez ülkelerini Suriye konusunda yeni bir politika belirlemeye iten bir başka neden de bu ülkelerin Ortadoğu siyasetinde ABD ile koordineli bir şekilde çalışmalarıdır. Bu anlamda öne çıkan ülke BAE’dir. Uzun dönemdir ABD’nin bölge politikalarında bir taşeron vazifesi gören BAE, Suriye konusunda da benzer bir pozisyon alma gereği duymuştur. Bu durum Trump’ın ABD’nin Suriye’deki doğrudan varlığını azaltacağını duyurması ve yaptığı açıklamada artık bölgedeki aktörlerin bu süreçte daha etkin rol oynaması gerektiğini vurgulaması Washington’ın bölgedeki en önemli müttefiklerinden BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkeler için bir mesaj niteliğinde olmuştur. Trump yönetiminin bu açık çağrısı üzerine BAE ve Bahreyn Şam’daki büyükelçiliklerini açarak Suriye’nin geleceği konusunda daha etkin rol oynama iradesinde olduklarını göstermiştir.
Bu anlamda bir başka neden de Rusya ve Türkiye’nin Suriye’deki varlıklarının kalıcı bir hale dönüştüğünün kesinleşmesi ve kabul edilmesidir. Bu durum savaşın son dönemlerinde iki ülkenin girişimleriyle yürütülen diplomatik temaslar ve çözüm önerileri bağlamında daha net biçimde görülmüştür. Ankara ve Moskova arasındaki koordinasyonun bu derece yoğunlaşması özellikle Türkiye’nin Suriye’de daha etkin bir aktör olmasından endişe eden kimi Arap ülkelerini birlikte hareket etmeye mecbur bırakmıştır. Yine Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla Suriye’de askeri kazanımlar elde etmesi ve bu varlığını artıracağının işaretlerini vermesi BAE ve Suudi Arabistan gibi Ankara’ya mesafeli olan yönetimleri harekete geçmeye zorlamıştır. Dolayısıyla bu ülkeler de Suriye’nin geleceğinde bir şekilde söz sahibi olabilme ve küresel müttefiklerinin bu ülkedeki çıkarlarını korumak amacıyla yeni bir strateji benimsemiştir.
Suriye’nin savaş sonrası yeniden yapılanması ise birçok ülke için hem ekonomik açıdan hem de ülkede Türkiye ve İran gibi bölgesel aktörlerin etkisini kırma konusunda bir fırsat olarak görülmektedir. Nitekim Suriye’de savaş sonrası dönemde yeniden yapılanmanın maliyetinin 250 milyar doları bulabileceği ve bu süreçte özellikle uluslararası ve bölgesel donörler aracılığıyla ödenecek milyarlarca dolarlık yeniden inşa ihalelerinin birçok bölge ülkesi tarafından alınmak istendiği söylenebilir. Bunun yanında Suriye’nin yeniden inşasına katılan ülkeler bir taraftan yeniden yapılanma faaliyetine katılırken diğer taraftan da ülkede siyasi nüfuz sahibi olmayı hedefleyecektir.
Bu yazı ilk olarak Kriter Dergisinde yayınlanmıştır.