Mısır’da 24 Kasım Cuma günü bir camiye silahlı militanlarca gerçekleştirilen saldırı tüm dünyada geniş yankı uyandırdı. Saldırı son dönemde Sina bölgesinde yaşanan şiddet olaylarından özellikle hedef kitlesi açısından farklılaşmaktaydı.
Mısır’da 24 Kasım Cuma günü bir camiye silahlı militanlarca gerçekleştirilen saldırı tüm dünyada geniş yankı uyandırdı. Saldırı son dönemde Sina bölgesinde yaşanan şiddet olaylarından özellikle hedef kitlesi açısından farklılaşmaktaydı. Daha önce bölgede yaşanan saldırılarda güvenlik güçleri ya da Hristiyanları hedef alan silahlı gruplar ilk kez bir camiye saldırdı. Bir el-Abd kasabasında bulunan Ravza Camii’ne yaklaşık 30 kişilik bir terörist grubunca gerçekleştirilen saldırıda en az 305 kişi hayatını kaybetti. Görgü tanıklarının saldırganların terör örgütü DEAŞ’ın bayraklarını taşıdıklarını söylemeleri, saldırının örgütün Mısır’daki uzantısı olan Sina Vilayeti tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği ihtimalini güçlendirdi.
Öte yandan saldırının hedefindeki caminin rastgele seçilmiş bir nokta olmadığı da dikkatlerden kaçmamıştır. Nitekim saldırıya hedef olan Ravza Camii bölgede önde gelen sufi gruplardan olan Ceririye tarikatının önemli dergahlarından birisi olarak kabul edilmekteydi. Öyle ki DEAŞ’ın yayın organlarından Rumiye dergisinin 2017’nin Ocak ayında yayımlanan beşinci sayısında örgütün Sina Vilayeti kolunun liderlerinden birisi ile yapılan mülakatta Ceririye tarikatının bölgedeki “en radikal” Sufi gruplardan olduğu ifade edilmiş ve tarikatın merkezlerinden olan Ravza Camii’nin örgüt tarafından imha edileceği belirtilmiştir.
Saldırı sonrası Mısır medyasına konuşan yerel kaynaklar Sina Vilayeti örgütünün saldırıdan bir hafta önce tarikat mensuplarına Sufi ritüelleri sonlandırmaları konusunda uyarılarda bulunduğunu hatta tarikat mensuplarının olası bir saldırı endişesiyle camiye gelen yollardan birisini kapattıklarını ifade etmişlerdir. Örgütün geçen yıl bu tarikatın şeyhlerinden birisini infaz ettiği ve yine bölgede hem sivil hem de askeri hedeflere yönelik birçok saldırı düzenlediği göz önünde bulundurulduğunda Ravza Camii’ne yönelik saldırının Sina Vilayeti örgütü tarafından düzenlenmiş olabileceği ihtimali çok daha güçlenmektedir.
Kuzey Sina’da Şiddet Sarmalı
Terör örgütü DEAŞ özellikle Mısır’da 2013’te gerçekleşen askeri darbeyi izleyen dönemde Kuzey Sina bölgesindeki saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Örgüt ihtiyaç duyduğu insan kapasitesini hem bölge içinden hem de bölge dışından temin ederek Mısır silahlı kuvvetlerine yönelik ciddi saldırılar gerçekleştirmiştir. 2014’ün Ekim ayında en az 30 Mısır askerinin yaşamını yitirdiği saldırı sonrası Sisi rejimi bölgede olağanüstü hal (OHAL) ilan ederek örgüte yönelik mücadeleyi yoğunlaştırmıştır. Ancak geçen üç sene sonunda örgütün kapasitesinde bir azalma olmamış aksine özellikle 2017 yılında sivil ve askeri hedeflere yönelik saldırılarda artış gözlemlenmiştir.
Bu noktada Kuzey Sina’daki şiddetin devam etmesinin nedenlerinden biri olarak Sisi rejiminin bölgeye yönelik politikaları gösterilmektedir. Uzun yıllar boyunca Mısır yönetimlerinin kalkınma programlarından hiçbir şekilde yararlanamayan, eğitim, sağlık ve sosyal anlamda ülkedeki en dezavantajlı bölgelerden olan Kuzey Sina için Sisi yönetiminin de herhangi bir olumlu ajandasının bulunmaması bölge halkında askeri yönetime karşı bir hoşnutsuzluk doğurmuştur.
2014’teki saldırıların ardından hayata geçirilen OHAL yönetimiyle birlikte Mısır ordusunun uyguladığı baskıcı ve zaman zaman hukuk tanımaz politikalar bölge halkında orduya karşı olumsuz duyguların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Özellikle Gazze sınırındaki Refah şehrinde Mısır ordusu tarafından tampon bölge oluşturulması sürecinde yüzlerce ailenin yaşadıkları topraklarından zorla uzaklaştırılmaları binlerce kişinin yönetime tepki duymalarına ve bazı durumlarda radikalleşerek silahlı gruplara katılmalarına neden olmuştur. Sisi yönetiminin 2013’teki darbeden bu yana Gazze’nin dünyaya açılan tek kapısı olan Refah Sınır Kapısı’nı kapalı tutması ve bölgenin en önemli tedarik yolu olan tünellerin Mısır ordusu tarafından yıkılması sınırın iki tarafında da Sisi rejimine yönelik tepkilerin artmasına yol açmıştır.
Sisi’nin Geleceği
Mısır’da 3 Temmuz 2013’te askeri darbe ile göreve gelen Abdülfettah Sisi her ne kadar dış politikadaki temasları aracılığıyla meşruiyet kazanmaya çalışıyorsa da ülkedeki kötü gidişin önüne geçememekte ve bu anlamda ciddi eleştiri almaktadır. Başta Müslüman Kardeşler hareketi olmak üzere ülkedeki tüm muhalif gruplara yönelik baskılar, insan hakları ihlalleri ve özgürlüklerin kısıtlanmasının devam etmesi Sisi rejimine küresel düzeyde bir tepkinin doğmasına neden olmuştur. Öyle ki 2013’teki darbenin ardından Batı merkezli uluslararası medyada Sisi’ye destek konusunda öne çıkan yayın organlarında dahi günümüzde sert eleştirilere yer verilmekte ve Sisi rejiminin Mısır’da çözümün değil sorunun asıl parçası olduğu teması işlenmektedir.
Öte yandan Sisi rejiminin baskıcı politikalarının devam etmesi Mısır’da toplumsal huzurun sağlanmasına engel olmakta ve bu durum halk ile yönetim arasındaki gerginliği giderek derinleştirmektedir. Bununla birlikte 2013’teki darbeden sonra daha da kötüleşen ekonomik durumun halen beklenen iyileşmeyi gösterememesi de Mısır halkının endişelerini artırmaktadır. Özellikle son iki yıldır Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) çizdiği programlar çerçevesinde yapılan ekonomik reformların enflasyon, devalüasyon ve devlet teşviklerinin kesilmesi gibi sonuçlar doğurması, ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan dar gelirli kesimlerin hayatlarını daha da zorlaştırmaktadır. Büyük kentlerde yaşayan milyonlarca insanın temel gıdalara ulaşım anlamında sıkıntılar yaşamaya başlaması Sisi rejimine yönelik tepkilerin gelecek dönemde daha da artacağının göstergesidir. Ekonomideki bu kötü gidişat, ülkede devam eden şiddet olayları ve güvenlik endişeleri Sisi rejiminin geleceğinin daha fazla sorgulanmasına neden olmaktadır. Kuzey Sina bölgesindeki son saldırı ise rejiminin geleceğindeki belirsizliğin ilerleyen dönemde daha da artacağını göstermektedir.
Bu yazı ilk olarak Kriter Dergisinde yayınlanmıştır.