30 milyon dolarlık İngiltere imzalı törende, Sisi, konuşmasında sadece Süveyş Kanalı projesinin ekonomik boyutuna değinmemiş, bir taraftan da törene katılan birçok yabancı ülke temsilcisinin huzurunda ülkede yarattığı korku imparatorluğunu meşrulaştırma çabası içerisinde olmuştur
Süveyş Kanalı’nın yeni bir hatla genişletilmesi projesi, 3 Temmuz 2013’teki askeri darbenin mimarı olan ve daha sonra yönetime gelen Abdülfettah El-Sisi tarafından, İngiltereli bir halkla ilişkiler firmasının 30 milyon dolara organize ettiği görkemli bir törenle hayata geçirildi. Törenin ilk kısmına askeri üniformasıyla katılan Sisi bir taraftan halen Mısır’da gerçek iktidarın orduda olduğunu vurgularken, daha sonra sivil kıyafetini giyerek bu iktidar denkleminde kendisine verilen rolü teyit etmiş oldu. Nitekim Sisi konuşmasında sadece Süveyş Kanalı projesinin ekonomik boyutuna değinmemiş, bir taraftan da törene katılan birçok yabancı ülke temsilcisinin huzurunda ülkede yarattığı korku imparatorluğunu meşrulaştırma çabası içerisinde olmuştur. “Mısırlıların, tahrip ve yıkım değil, imar ve inşa talep ettiği için terör düşüncesini geri püskürttüğünü” iddia eden Sisi, “Mısır halkı, Süveyş Kanalı’nı ekonomik ve güvenlik anlamında çok zor bir dönemde inşa etti. Terör grupları, ülkeyi geri götürmeye ve ilerleyişinin önünde engel olmaya çalışıyorlar. Ben onları şer ehli olarak isimlendiriyorum” diyerek yürüttüğü hukuksuz süreci gerekçelendirme gayretine girdi.
Sisi’ye batı desteği
Bu açıdan bakıldığında Süveyş Kanalı’nın genişletilmesi projesi Sisi’nin 2 yıldan bu yana sağlayamadığı meşruiyeti kazanma çabalarından birisi olarak görülebilir. Aralarında Ürdün ve Sudan gibi ‘demokratik ahlakı’ olmayan ülke liderlerini açılış törenine davet eden Sisi, bu sayede uluslararası alanda da yalnız olmadığını göstermeyi hedeflemiştir. İnsan hakları ihlallerinin önde gelen sivil kuruluşlarca onaylandığı, hukuksuz tutuklama ve yargılamaların sıradan bir pratik haline geldiği ve muhaliflerin tereddütsüz biçimde öldürülebildiği bir rejime liderlik eden Sisi’ye ekonomik çıkarlar nedeniyle destek verilmesi demokratik değerlerin göz ardı edilmesi anlamına gelmektedir. Ürdün, Sudan ve Bahreyn gibi otokratik rejimlerin bu yönde bir tutum alabileceklerini beklemek normal görülebilecekken, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın törene katılmasının arkasında daha farklı motivasyonlar olduğu düşünülebilir. 2015’in başında Fransa’dan 24 Rafale savaş jeti satın alarak Paris için hayati bir karar alan Sisi yönetimi, bu satış sonrasında Hollande’ın tam desteğini garanti etmiştir. Bu ticareti farklı alanlara da yaymak isteyen Hollande, ülkedeki tüm insan hakları ihlallerine göz kapatarak Sisi’ye destek olmayı sürdürmektedir.
Bu tutumun benzerini daha önce Almanya, İngiltere ve ABD gibi ülkelerin izlediğini de hatırlatmak gerekir. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Sisi’yi Berlin’de ağırlamasına karşılık olarak Mısır, Siemens’in bu ülkedeki en büyük yatırımlarından birisine onay vermiş ve 8 milyar euroluk anlaşma imzalamıştır. Öte yandan İngiliz BP şirketi de Mısır’a bu yıl başında Mısır’a 12 milyar dolarlık yatırım yapacağını duyurmuştur. Son olarak bu hafta başında ABD yönetimi Mısır’la 2009 yılında dondurduğu ‘stratejik ittifakı’ yeniden başlattığını açıklamıştır. Washington’un bölge siyasetindeki en önemli enstrümanlarından olan Mısır’ı diğer ülkelerin yönlendirmesine kaptırmak istememesinin en açık göstergesi olan bu gelişme, Kahire’yle yakın ilişkiler geliştirmek isteyen Rusya, Fransa ve Almanya gibi ülkelere de bir mesaj niteliğinde görülebilir.
Mısır’ın bölgesel siyasetin en önemli ülkelerinden olduğunun farkında olan Sisi yönetimi, bu durumu kendi açısından avantaja çevirerek birçok ülkenin içinde olduğu bir denklem kurarak küresel ve bölgesel destekleri garantiye almaktadır. Aynı şekilde Mısır’ın konumunun farkında olan bu aktörler de Sisi rejiminin baskıcı politikalarına, insan hakları ihlallerine ve hukuksuzluklarına ses çıkarmamakta ve kendi ulusal çıkarlarına en uygun siyaseti izlemektedir. İlkelerden uzak ve tamamen pragmatist olan bu siyaset biçimi, Ortadoğu’daki ayrıcalıklı pozisyonlarını kaybetmek isteyen Batılı özneler için sorun teşkil etmeyebilir. Ancak artık bölgenin kaderini kendileri tayin etmek isteyen halklar nezdinde bu politikalar kabul görmeyecektir. Her fırsatta demokrasiye vurgu yapan ülkelerin, demokrasi karşıtı rejimleri sıkı biçimde desteklemesi hem o ülkeler hem de onların bölgedeki enstrümanları için olumsuz sonuçlar doğuracaktır.
Türkiye’nin Mısır politikası
Bu noktada Türkiye’nin pozisyonu giderek daha fazla sorgulanmaktadır. Askeri darbeyi kesinlikle kabul etmeyen Ankara, Mısır siyasetinde demokratik bir tutum izlemeye devam etmektedir. Ancak, Türkiye’nin hem bölgesel hem küresel siyasette ağır bir maliyeti beraberinde getiren bu tutumunu gözden geçirmesi bir gereklilik haline gelmiştir. Darbe karşıtı pozisyonunu koruyarak ve demokratik taleplerini dile getirmeyi sürdürerek Ankara ilkesel anlamda doğru olanı yapmaya devam etmelidir. Bununla birlikteAnkara, iki ülke halkları arasında son yıllarda kurulan bağları korumak, karşılıklı gidiş gelişlerin artmasını sağlamak ve Türkiyeli işadamlarının bu ülkedeki yatırımlarını güvence altına almak gibi sorumlulukları da göz önünde bulundurarak hareket etmenin yollarını aramalıdır. Öte yandan Türkiye’nin Mısır’la olan ilişkilerinin olumsuz seyrinin sürmesinin özellikle Ankara’nın Libya, Suriye ve Yemen politikalarında ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt gibi ülkelerle olan münasebetlerine menfi yönde etki edebileceği de unutulmamalıdır. Her ne kadar Suudi Arabistan’daki yeni yönetimin birçok konuda Ankara ile paralel siyaset izlemesi Türkiye’yi kısmen rahatlatsa da, Kahire-Ankara gerginliğinin Riyad’ı zor durumda bıraktığı da görülmektedir. Bu gibi endişeleri dikkate alması gereken Türkiye’nin, resmi ya da gayrı resmi mekanizmaları hayata geçirerek Mısır’a dair yeni bir stratejiyi devreye sokması, Ankara’ya bölgesel politikaları bağlamında olumlu olarak yansıyacaktır.
Sisi’nin Geleceği
Süveyş Kanalı’nın genişletilmesi projesi hayata geçirilmesine rağmen birçok açıdan tartışılmaya devam ediliyor. En yoğun dönemlerinden biri olan 2008 yılında günde ortalama 59 geminin geçiş yaptığı Süveyş Kanalı’ndan, 2013’te 45 ve 2014 yılında da 47 geminin geçmiş olması kanalın genişletilmesinin ne derece ihtiyaç olduğu sorularını gündeme getirdi. Nitekim küresel ticaretin artış hızı göz önüne alındığında kanaldan geçişlerin hedeflendiği ölçüde artmasının mümkün olmadığı iddia ediliyor. Bu bakımdan, daha önce 1955 ve 1980 yıllarında da genişletilen kanalın son genişletilmesi projesinin Mısır’a ekonomik anlamda ne tür getirilerinin olacağı halen belirsizliğini koruyor. Bununla birlikte Sisi yönetiminin ülkede kötü giden ekonomik durumun ve insan hakları ihlallerinin üstünü bu projeyle örtmek istediği söylenebilir. Her ne kadar Sisi yönetimi bu amacına kısa vadede ulaşmış gibi görünse de, orta vadede ülkede devam eden ekonomik sıkıntıların sona ereceği beklenmemelidir. Bunun yanında özellikle darbe karşıtlarının ve demokrasi yanlılarının demokratik taleplerini yoğun biçimde dillendirilmeye devam edeceği de göz önünde bulundurulduğunda Sisi yönetiminin geleceğe dair endişelerinin devam ettiği unutulmamalıdır.
Bu yazı ilk olarak Star Gazetesinde yayınlanmıştır.