İsrail’in anlaşmayı izleyen dönemdeki tavrı, normalleşmeye atfettiği önemin ve Filistin ve Gazze politikalarında değişime gidip gitmeyeceğinin işaretçisi olacaktır. Bu anlamda Ankara daha önceki yıllarda Tel-Aviv’in birçok kez verdiği söze sadık kalmadığını göz önünde bulundurmalı ve İsrail’le esaslı bir yakınlaşmaya girmek için aceleci olmamalıdır.
Dış politika alanında Türkiye’yi uzun bir süredir rahatsız eden konuların başında İsrail’le olan kötü ilişkiler gelmekteydi. Bu durum son dönemde hızlandırılan normalleşme süreci ile sona erecek gibi gözüküyor. İsrail’le ilişkilerin normalleşmesinin Türkiye’nin dış politikada yeni bir yaklaşım içine girdiği döneme denk gelmesi Ankara’nın önümüzdeki süreçte dış politikasının izleyeceği yönün anlaşılması bakımından da önem taşıyor. Bunun yanında son dönemde bölgede yaşanan krizlerden ötürü ve kendi içerisindeki siyasi gelişmeler nedeniyle dış politikada önceki yıllardaki aktivizminden geri düşen Türkiye’nin başta bölgesel aktörlerle ilişkiler olmak üzere birçok alanda yeni perspektifler geliştirmesi zorunluluk haline gelmişti. Dolayısıyla özellikle İsrail ile yaşanmakta olan normalleşme girişimini bu çerçevede okumak gerekmektedir.
İsrail-Türkiye ilişkilerinde 2009 yılından bu yana devam eden kriz hali Arap devrimleri sürecinde bölgede yaşanan belirsizliğin de etkisiyle çözülememiştir. Gerek Türkiye gerekse de İsrail Arap devrimleri sürecinde ortaya çıkan belirsiz ortam ve kendi dış politikalarındaki iniş çıkışlar nedeniyle bir yakınlaşma sürecine girememişlerdir. Ancak son dönemde Ankara, Rusya, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi ülkelerle yaşadığı krizler ve bunun yanında ABD ile özellikle Kuzey Suriye’deki terör örgütü PYD konusunda yaşanan anlaşmazlıkların da etkisiyle dış politikada yaşadığı sıkışmışlık halini aşma konusunda adımlar atmak istemektedir.
Bunun bir sonucu olarak İsrail’le Netanyahu’nun Mart 2013’te resmi olarak özür dilemesiyle başlayan yakınlaşma görüşmeleri son dönemde hızlandırılmış, Birleşik Arap Emirlikleri ile yaşanan düşün yoğunluklu krizin aşılması için temaslar gerçekleştirilmiş ve Rusya ile yeniden masaya oturmanın yolları aranmıştır. Öyle ki Suudi Arabistan yönetimi aracılığıyla Mısır’la bir normalleşme ihtimali dahi gündeme gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin dış politikadaki açılımlarını sadece İsrail ile sınırlı olan bir politika değil, bölgede etkin sayılabilecek tüm aktörleri içeren daha geniş bir stratejinin parçası olarak görmek gerekmektedir.
Türkiye’nin 2009’dan bu yana İsrail’e karşı tutunduğu sert tavrı sürdürmesinin Tel-Aviv yönetimi tarafından istenmemesi normalleşme görüşmelerinin dikkat çeken noktasıdır. İsrail bir anlamda geri adım atmak zorunda kalarak Türkiye’nin şartlarını bir bir yerine getirmeyi seçmiştir. Önce Netanyahu Türkiye’den özür dilemiş, daha sonra da İsrail yönetimi Mavi Marmara’da hayatını kaybedenlere tazminat ödemeyi kabul etmiştir. Tel-Aviv ayrıca Gazze’ye yönelik ablukanın kaldırılması konusunda da Türkiye’nin belirlediği şartlara uyma noktasına gelmiştir. Her ne kadar İsrail ablukanın tamamen kaldırılmasına karşı çıksa da, Türkiye’nin talep ettiği hemen tüm maddeleri kabul etmiştir.
Doğalgaz ve petrol meselesi
Normalleşme görüşmeleri sırasında varılan uzlaşıya göre Gazze’de inşa edilecek cami, okul, sanayi tesisleri ve sağlık merkezlerinin malzemeleri İsrail’in denetimi ile de olsa bölgeye iletilecek, bununla birlikte bölgenin en önemli ihtiyaçlarından olan elektrik santrali ve su arıtma tesisi de Türkiye tarafından kurulacaktır. İsrail’in Gazze’ye yönelik endişelerinden ötürü son günlerde ortaya çıkan bir başka plan da deniz üzerinde inşa edilebilecek bir havaalanı ve liman projesidir. Buna göre denetimi tamamen İsrail tarafında olacak bir uluslararası havaalanı ve limanın Gazze açıklarına inşa edilmesi bölge halkına yönelik uygulanan ablukanın kaldırılmasında ve bölgenin dünya ile bağlantısının tesis edilmesinde büyük rol oynayacaktır. Daha önce gündemde olmayan bu planın Türkiye-İsrail anlaşmasının nihayete erdirileceği bu günlerde ortaya çıkması tarafların farklı formülleri devreye soktuğunu da göstermektedir. İlişkilerin normalleşme yönünde ilerlemesinin arkasındaki bir diğer neden de İsrail’de bulunan enerji kaynaklarının transferi ve daha geniş pazarlara ulaştırılması hususudur. Enerji konusunda iki ülkenin de birbirine ihtiyacı olduğu taraflarca kabul edilen bir gerçektir. Türkiye, özellikle son dönemde problemler yaşadığı Rusya ve İran’a doğalgaz ve petrol konusundaki bağımlılığını azaltmanın yollarını aramaktadır. Bu çerçevede sadece İsrail’deki değil, Mısır açıklarında bulunan doğalgaz ve petrol yatakları konusunda da uzun vadeli planlamalar yapmaktadır. Dolayısıyla Akdeniz’den geçecek bir boru hattı Türkiye için İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nden gelecek enerji ürünleri bağlamında önemli bir fırsat sunacaktır.
Enerji faktörü İsrail açısından çok daha önemli bir unsur olarak görülmektedir. İsrail’in Akdeniz’den çıkaracağı doğalgazı özellikle Avrupa pazarına ulaştırabilmek için en uygun rotanın Türkiye üzerinden geçtiği düşünüldüğünde, Tel-Aviv’in normalleşme için sarf ettiği yoğun çaba daha açık biçimde anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu yönde bir yakınlaşmanın İsrail’e ekonomik anlamda ciddi bir getirisi olacağına şüphe yoktur. Bunun yanında enerji hatlarının üzerinden geçeceği ülke olan Türkiye de bu anlamda önemli bir finansal getiriye sahip olacaktır. Normalleşmenin planlandığı gibi gerçekleşmesi durumunda ise İsrail ile Türkiye arasındaki bir doğalgaz hattının 2019 yılı itibariyle devreye girebileceği belirtilmektedir.
2009 öncesi seviyesi
İsrail’in önemsediği bir diğer konu da siyasi ve stratejik işbirliğinin ilerletilmesidir. Arap devrimleri sırasında gergin bir dönemden geçen İsrail, bu süreçte Türkiye gibi güçlü bir müttefik ile işbirliği yapmadan bölgesel güvenliğini sağlama alamayacağının farkına varmıştır. Mısır’da askeri darbeye ve iktidara İsrail’e yakın bir yönetimin gelmesine rağmen ülkedeki şiddet olaylarının ve istikrarsızlığın sürmesi İsrail’i endişelendirmeye devam etmektedir. Bunun yanında Suriye’deki iç savaşın sürmesi ve İran’ın bölge siyasetindeki etkisinin giderek artması ve yine Lübnan’daki siyasi belirsizliğin devam etmesi İsrail’i belki de istemeyerek de olsa Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle işbirliğine mecbur bırakmaktadır. Dolayısıyla İsrail 2009 öncesi dönemde olduğu gibi Türkiye ile stratejik işbirliğini istemekte ve ulusal çıkarları açısından bölgesel politikalarda Ankara ile birlikte hareket etmeyi arzulamaktadır. Bu anlamda normalleşmenin daha derin bir işbirliğine yönelmesi ve stratejik alanlara yayılması da mümkün görülmektedir. Nitekim 2009’dan bu yana siyasi düzeyde yaşanan krize rağmen iki ülke arasındaki hem ticari ilişkiler hem de turizm amaçlı ziyaretler artarak devam etmiştir. Bu anlamda işbirliği sürerken bir taraftan da Türkiye özellikle ihtiyaç duyduğu yüksek teknoloji askeri savunma sistemleri konusunda işbirliğini artırmayı isteyecektir. Dolayısıyla iki ülkenin bu anlamda ilişkilerini 2009 öncesi seviyesine getirmeyi hedefleyeceği beklenebilir.
Son olarak İsrail ile ilişkilerin yeniden normale dönmesiyle Türkiye’nin Filistin politikasında değişme olacağı ya da Ankara’nın Filistin konusunu göz ardı edeceğini söylemek yanıltıcı olacaktır. Bunun aksine normalleşme sürecinin Türkiye’nin Filistin politikasına olumlu biçimde yansıyacağı söylenebilir. Nitekim Ankara diplomatik ilişkilerini kestiği dönemde Tel-Aviv’in Batı Şeria ve Gazze’ye yönelik politikalarında çok sınırlı etki sahibi olabilmiştir. Bu nedenle 2012 ve 2014 yıllarında İsrail’in Gazze saldırıları sırasında Türkiye sadece dolaylı biçimde rol oynayabilmiş, mesajlarını üçüncü aktörler üzerinden İsrail’e iletmek durumunda kalmıştır. Benzer şekilde İsrail’in son dönemde Batı Şeria’da uyguladığı baskının artması karşısında da Ankara’nın eli kolu bağlı kalmıştır. İlişkilerin normalleşmesi Türkiye’ye, İsrail’in Filistin politikasında daha doğrudan müdahale edebilme ve Tel-Aviv’in aşırıcı politikalarının dizginlenmesinde rol oynama şansı verecektir. Normalleşme bir anlamda Türkiye’nin İsrail’i özellikle Filistin konusunda baskı altına almasına olanak verecek, bu durum halihazırda ağır koşullar altında yaşayan Gazze için de önemli bir fırsat olacaktır. Normalleşme anlaşmasının gerek Türkiye-İsrail ilişkilerinde gerekse de Filistin ve Gazze’nin durumunda ani ve kökten bir değişiklik yaratacağını beklemek de yanıltıcı olacaktır. Bu anlamda Türkiye’nin İsrail’i anlaşmanın maddelerine uymaya ve üzerine düşenleri yapması konusunda zorlaması gerekmektedir. İsrail’in anlaşmayı izleyen dönemdeki tavrı, normalleşmeye atfettiği önemin ve Filistin ve Gazze politikalarında değişime gidip gitmeyeceğinin işaretçisi olacaktır. Bu anlamda Ankara daha önceki yıllarda Tel-Aviv’in birçok kez verdiği söze sadık kalmadığını göz önünde bulundurmalı ve İsrail’le esaslı bir yakınlaşmaya girmek için aceleci olmamalıdır.
Bu yazı ilk olarak Star Gazetesinde yayınlanmıştır.